
Evdeki adam, maçlarını rahatsız edilmeden izleyebileceği
konforlu bir hayat umuyor, bense sürekli değişik şeyler yapmak istiyordum.
Örneğin bir kitap okur ve "Vay be! Şunu dinlesene!" diye seslenirdim
coşkuyla. O ise acaba yakın gelecekte yiyecek bir şeyler hazırlamaya niyetim
var mı diye merak ederek yüzüme bakardı.
Sonunda parası ve işi olmayan, akşamlarını evde geçiren
bekâr bir anne olmuştum. Bir şey yapmam gerektiğinin farkındaydım. Bu yüzden
kendimi tam gün meşgul edecek bir şey buldum: Bütün gün uyumaya başladım!
İnsanlar değişimin kaçınılmaz olduğunu söylüyorlardı. Yalandı. Aylar geçiyor,
her şey aynı kalıyordu. Yoksa yıllar mı demeliydim?
Bir gün, güler yüzlü, bilinçli bir okul arkadaşım birdenbire
yeniden hayatıma girdi ve "Hayatında olup bitenlerden yüzde yüz kendin
sorumlusun" dedi. Yok canım!
Bana, "Yolunu dikkatli seç. Uzun süre oradan gitmen
gerekebilir" yazılı bir kurulama bezi hediye etti. Onu dikkate almamakta
ısrar ettim. "Yaşadığın hayat aslında yaşamak istediğin hayattır çünkü onu
yaratan sensin" de dedi. En sonunda, "Gel de bir seminere katıl.
Hayatını yoluna koymana yardım edecektir" dedi.
Hayat hakkında bir seminer ha? Direncim büyüktü. Belli ki
bunlar bir tarikat falandı. "Dinle ilgisi yok" diye ısrar etti.
Gitmemek için sebebim de kalmamıştı. Ben de hayatımı dolu
dolu, neşe içinde, eksiksiz nasıl yaşayabileceğimi öğrenmenin peşine düştüm;
aydınlanma yoluna…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder