"...O DAL ki, 12 Eylül denen dönemin en “gerçek”
yüzlerinden biridir. 12 Eylül bir darbe, karanlık ve vahşetse eğer, o karanlık
ve vahşetin çırıl çıplak gerçeğidir DAL. “Günün her saati, gece gündüz işkence
sesleri, feryatlar ve çığlıklar, işkencecilerin ağza alınmaz küfürlerinin hücre
duvarlarında yankılandığı” yerdir.
İnsan olduklarını unutan bir kısım “insan”ın, insan
olduklarını ve onurları olduğunu unutturmak için ırza geçtikleri; tırnak
söktükleri; aç, susuz, uykusuz ayakta diktikleri; elektrik verdikleri; çarmıha
gerdikleri; sigarayı ete basıp söndürdükleri; ters, düz Filistin askılarına
astıkları; tırnak aralarına iğne batırdıkları; şişe, cop soktukları; hayaları
sıkarak patlattıkları; itfaiye hortumuyla çıplak vücutlara soğuk, tazyikli su
sıktıkları; ve bütün bunları kahkahalar eşliğinde zevk alarak yaptıkları yerdir
DAL.
DAL’ın insanlarından söz edeceksek; “onlar”dan ve “biz”den
konuşmak gerek. Biz ve onlar ayrımına hayatın her alanında şiddetle karşı olan
ben, DAL’ın insanlarını anlatırken, “insan olduklarını unutanlara” onlar, insan
oldukları unutturulmak istenenlere biz demekten kendimi alamıyorum.
“Çırılçıplak sandalyeye oturtuldum. Daha yeni askı ve
elektrik verme işkencesinden indirilmiştim… Biraz dinleneceğimi umarken
hayalarımda bir el hissettim. İşkenceci elleriyle hayalarımı yokluyor ve sanki
uygun bir pozisyona sokmaya çalışıyordu. Yine elektrik bağlayacaklarını sandım.
Fakat aniden kasıklarımdan başlayıp beynime kadar uzanan bir acı ile tüm
vücudum sarsıldı ve refleks olarak öne doğru büzüldüm. Bu acı elektrik şokunun
verdiği acıdan çok farklıydı. Sanki bir el hayalarımı değil de beynini
sıkıyordu. Bir yandan hayalarımı sıkıyorlar, bir yandan da ‘hadım olacaksın
oğlum, keçiliği bırak’ diye konuşuyorlardı… Ben çırpınıyor, işkenceciler gülerek
saldırıyorlardı. Ta ki ağzımdan korkunç bir çığlık çıkana ve hayalarımdan biri
patlayana kadar. Bayılmışım…”
Bir insanın bunları yaşayabileceğini biliyorum. Biliyorum;
çünkü yaşadım. Ama bir “insan”ın bir başka insana, bırakın insanı, bir canlıya
bunları nasıl olup da yaşatabildiğini bilemiyor, anlayamıyorum. Yaşandığına
göre bunlar, yaşatanlar da vardı tabii. Biz onların nasıl yaratıklar
olduklarını anlayamasak da, onlar vardı."
L. DOĞAN TILIÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder